Öyle bir
sevmek ki bu şimdi içimdeki, pusu kurmuş dört bir yanıma güzellikler ve ben
pusuya düşmek için yırtınıyorum; şarkılar söylüyorum, senin bahar dilli, çocuk
avuçlu yüzün suyu hürmetine. Biriktirip sakındığım dost omuzlu hikâyeleri sana
armağan etmek istiyorum. Anlatırken, bir dengbejin gözyaşı gibi pul pul
parlasın istiyorum sadece sana sunup herkeslerden sakındığım sevdam. Kendi
tarih bilincini sırtında taşıyan bir kum tanesi gibi erdemli, onurlu durmak
istiyorum karşında. Çölün hakkını vermek kamçısıdır biraz da kum taneciğinin
çünkü. Yana yakıla koşarken ve yapayalnız kalmışlıklar ülkesinden sana doğru
gelirken, böylesine insan sesli bir ruha ilerlediğimi tahmin edemezdim. Ve
şimdi hakkını vermek istiyorum ömrüme doğan güneşin. Dolunayı izliyorum sensizliğin
zirvesinde bir kuş yüreği gibi çırpınıp dururken, gözlerini görüyorum orada,
bir an senin de baktığını hayal ediyorum, sonra inanıyorum o hayale, gerçek
oluyor. Avuçlarımdan bahar fışkırıyor elinin elime can verdiği anda. Her yanı
taşa bulanmış betonarme İzmir, birden deniz kokusuyla doluyor, en yaşanılası
kent oluyor gözümde. Baktığın, dokunduğun, nefes aldığın her yer, her yer bebek
uykuları gibi masalsı oluyor. Yeni umutlar devşiriyorum muhasebesi yapılmamış
hikâyelerden. Mini minnacık bir yüreğin, acemi çırpıntıları dolanıyor
damarlarımda. Yeni yeni dünyalar yaratıyorum sana, masmavi denizler, nehirler,
yemyeşil ormanlar var içinde; kardeşçe, barış içinde yaşayan insanlar var.
Çocukların ellerinde en sevdikleri dondurmalar var külah külah; rengârenk
balonlar, uçurtmalar, atlıkarıncalar, neşeli ihtiyarlar, genç âşıklar, nohut
oda bakla sofa evler.
Darağaçlarının artık çiçek açtığı bir mutluluk ikindisinde, ayaklarını balkon demirlerine uzatıp kahve yudumlarken, huzurla tebessüm etmeye benziyor sana bakmak. Erguvan renkli bir kalemle sonsuza kadar yazmak ya da yaratmak oluyor sana dokunmak. Kendi benliğine ifrit olmuş hastalıklı bir ruhun arınması gibi kokunu duymak.
Darağaçlarının artık çiçek açtığı bir mutluluk ikindisinde, ayaklarını balkon demirlerine uzatıp kahve yudumlarken, huzurla tebessüm etmeye benziyor sana bakmak. Erguvan renkli bir kalemle sonsuza kadar yazmak ya da yaratmak oluyor sana dokunmak. Kendi benliğine ifrit olmuş hastalıklı bir ruhun arınması gibi kokunu duymak.
Yalansız, üryan bir sevinin gülle donatılmış kalemi var şimdi elimde. Eksik yazsa da yalana varmıyor dili, hiç yazmamış gibi titrek, ürkek. Kuzu dili ve edebiyatı biraz da yapıp ettiği. Küçük, sevimli, komik.
Mısra düzmek nasıl melek yüzlü bir çabalayış şimdi. Hüznünü yağmurlara asmış güzel prensessin sen. Seviyorum seni, çıldırasıya!
Umut... 1 yazısını bu kadar kişi merak etmiş!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder