Daha iki yaşındaki
bebeğin baba cenazesinde gülümsemesi gibiydi senden sonraki nefes alışlarım...ne
zordu lan ayrılık... Son
kullanma tarihini bilmediğim acıyı yasamak,ölümü beklemek kadar zordu...hep
taze mi olurdu bu böyle?..hep mi sen olacaktın hayatıma ilk defa giren mekanlarda
bile?..nesi güzeldi şimdiki zamanın geçmiş zamandan?..hangi cümleyi hangi renkte
kullanıyordun ki?... Daha mı az üzüyordu seni aradaki on dörtlü mesafe? ...Ne zaman
ürün verecek ki tohum atılmaya hasret gibi nadas kalmış gönül, bu denli yaşanmış
geçmiş eskimeyen güzelliklere?… peygamberin sözleri kadar kutsal değil miydi
ağzından çıkan her güzel kelime?.. Her yüklemi olumlu olan ve birinci çoğul
şahısla biten cümleleri kutsal saymaz mıydım hep?...Hadis değil miydi benim için
her biri? simdi ölümünü bekleyen “bir gün kelebeği” gibi her ağrısında kalbimin,beynime
sarı kart göstermesi caiz mi?...şimdi daha mı romantik olur gül ağacından yapılan
tabutun içinde gömülmek? en sağlam olması için hangi markalı kefeni giymeli
şimdi?...ya da gerek var mı kürek kürek toprak atmaya mezara..? atılan her adım bi
kürek toprak değil mi senin yokluğunda? Hangi
mutluluğu sensizlikten çıkarırsam sıfır kalır ki şimdi?hangi yemeğin
tadı var tek tabak konan sofrada..çok mu tuzlu olur bu ayrılığın faturası?..ne
renk kokacak tenin başkasıyla sabahladığın gecelerde.. bir emekçinin işine
başlarken ağzından çıkan “besmele” gibi değil miydi güne “günaydın sevgilim” diye başlayan
cümlen..şimdi benim için ne zaman iftar vakti?ayrılıkla açtığım sensizlik
orucumu ne zaman kimle sıyıracağım şimdi?...hasret dolu kavuşmaları, anne sütü
bekleyen bir çocuk gibi beklerken ve ilk gördüğündeki köylü kızı utancınla yerde para ararmışcasına
başını öne eğişin,gözünü benden kaçırışın, kalbin dakikada yüz elli atarken bu
kadar kolay mı sıyıracak beynin bu geçmişi..bil ki aldığım her iki nefesin biri
senin için sen olmasan da uyandıgımda sabahları..soluduğum havanın cigerlerimde
anlam buluşu gibi senin yanımdaki anlamın..ve nefesimi tekrar geri vermek gibi
yanımdan ayrılışın..ötenazi isteyen beynime engel ruhumun senle dolu
olması..
Heey sevgili!!!
Sol yanım hala sen dolu…boşaltmayı istemediğim bir
şekilde..bi mum ışığının bi oda karanlığı devirmesi kadar kolay değil kalan
günleri sensiz yaşamaya niyetlenmek..ve körpe bir bebenin teni kadar pürüzsüz
sevgini yok saymak..şimdi gecenin üçü ve sen o pembe yatağında sessizce
uyuyorsun sıradan bi güne uyanmak için..ve sıradan olmaya aday bile olmayacaksın
benim için..eskimeyen bi kitap gibi rafta dolu olacak hep yerin..her gün
üzerinde artan tozu gibi artacak sana olan sevgim..bunu besleyen özlemin
hasretle sevişip çoğalmasıyla birlikte…ve o zaman daha bi derinde hissedeceğim
acımı..sevgime komsu…hemen üstü katında..elimle besleyeceğim ağzındaki yalancı
memeden medet uman bi bebe misali senli anıları..daha kalın saracak sensizlik
git gide bedenimi..bi beden üstü evlat acısı olucak yüreğime düşen korun..
acımın kilo alıp bi gömlek üstüne denk geldiğini bakışlarımı kiralayan o piç
hatırlatacak kırılası eli seni sararken..ben seni sevdim sevgili..oltasında
balık bekleyen okulu asan bir çocuk gibi heyecanla bekledim her
daim..hayallerimin öznesi sendin gizlilik duymadan altını çizebildiğim..ve
şimdi senin olmadığın deniz mi boğacak ciğerlerime tuzlu suyunu doldurup?
Geçirir mi dersin tuzlu suyunu mengene gibi sıkan yokluğunun elleri
boğazımdayken? son çektiğim nefesimi ne için kullanayım şimdi?? Sen de bir
anlamı kaldı mı HOŞÇAKAL dememin??
/terlemeden yiyen keçi
-hoşçakal- yazısını bu kadar kişi merak etmiş!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder