24 Ocak 2012 Salı

-hoşçakal-



     Daha iki yaşındaki bebeğin baba cenazesinde gülümsemesi gibiydi senden sonraki nefes alışlarım...ne zordu lan ayrılık... Son kullanma tarihini bilmediğim acıyı yasamak,ölümü beklemek kadar zordu...hep taze mi olurdu bu böyle?..hep mi sen olacaktın hayatıma ilk defa giren mekanlarda bile?..nesi güzeldi şimdiki zamanın geçmiş zamandan?..hangi cümleyi hangi renkte kullanıyordun ki?... Daha mı az üzüyordu seni aradaki on dörtlü mesafe? ...Ne zaman ürün verecek ki tohum atılmaya hasret  gibi nadas kalmış gönül, bu denli yaşanmış geçmiş eskimeyen güzelliklere?… peygamberin sözleri kadar kutsal değil miydi ağzından çıkan her güzel kelime?.. Her yüklemi olumlu olan ve birinci çoğul şahısla biten cümleleri kutsal saymaz mıydım hep?...Hadis değil miydi benim için her biri? simdi ölümünü bekleyen “bir gün kelebeği” gibi her ağrısında kalbimin,beynime sarı kart göstermesi caiz mi?...şimdi daha mı romantik olur gül ağacından yapılan tabutun içinde gömülmek? en sağlam olması için hangi markalı kefeni giymeli şimdi?...ya da gerek var mı kürek kürek toprak atmaya mezara..? atılan her adım bi kürek toprak değil mi senin yokluğunda? Hangi  mutluluğu sensizlikten çıkarırsam sıfır kalır ki şimdi?hangi yemeğin tadı var tek tabak konan sofrada..çok mu tuzlu olur bu ayrılığın faturası?..ne renk kokacak tenin başkasıyla sabahladığın gecelerde.. bir emekçinin işine başlarken ağzından çıkan “besmele” gibi değil miydi  güne “günaydın sevgilim” diye başlayan cümlen..şimdi benim için ne zaman iftar vakti?ayrılıkla açtığım sensizlik orucumu ne zaman kimle sıyıracağım şimdi?...hasret dolu kavuşmaları, anne sütü bekleyen bir çocuk gibi beklerken ve ilk gördüğündeki  köylü kızı utancınla yerde para ararmışcasına başını öne eğişin,gözünü benden kaçırışın, kalbin dakikada yüz elli atarken bu kadar kolay mı sıyıracak beynin bu geçmişi..bil ki aldığım her iki nefesin biri senin için sen olmasan da uyandıgımda sabahları..soluduğum havanın cigerlerimde anlam buluşu gibi senin yanımdaki anlamın..ve nefesimi tekrar geri vermek gibi yanımdan ayrılışın..ötenazi isteyen beynime engel ruhumun senle dolu olması..
 Heey sevgili!!!
 Sol yanım hala sen dolu…boşaltmayı istemediğim bir şekilde..bi mum ışığının bi oda karanlığı devirmesi kadar kolay değil kalan günleri sensiz yaşamaya niyetlenmek..ve körpe bir bebenin teni kadar pürüzsüz sevgini yok saymak..şimdi gecenin üçü ve sen o pembe yatağında sessizce uyuyorsun sıradan bi güne uyanmak için..ve sıradan olmaya aday bile olmayacaksın benim için..eskimeyen bi kitap gibi rafta dolu olacak hep yerin..her gün üzerinde artan tozu gibi artacak sana olan sevgim..bunu besleyen özlemin hasretle sevişip çoğalmasıyla birlikte…ve o zaman daha bi derinde hissedeceğim acımı..sevgime komsu…hemen üstü katında..elimle besleyeceğim ağzındaki yalancı memeden medet uman bi bebe misali senli anıları..daha kalın saracak sensizlik git gide bedenimi..bi beden üstü evlat acısı olucak yüreğime düşen korun.. acımın kilo alıp bi gömlek üstüne denk geldiğini bakışlarımı kiralayan o piç hatırlatacak kırılası eli seni sararken..ben seni sevdim sevgili..oltasında balık bekleyen okulu asan bir çocuk gibi heyecanla bekledim her daim..hayallerimin öznesi sendin gizlilik duymadan altını çizebildiğim..ve şimdi senin olmadığın deniz mi boğacak ciğerlerime tuzlu suyunu doldurup? Geçirir mi dersin tuzlu suyunu mengene gibi sıkan yokluğunun elleri boğazımdayken? son çektiğim nefesimi ne için kullanayım şimdi?? Sen de bir anlamı kaldı mı HOŞÇAKAL dememin??


/terlemeden yiyen keçi 


-hoşçakal- yazısını bu kadar kişi merak etmiş!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder