28 Ocak 2012 Cumartesi

Enzim- Substrat gibi : ))

Tüm sevdiklerim bana seni soruyor. Toplu hade yaptıkları sorgulardan sonuç çıkmadığından olsa gerek, tenhada sıkıştırıyorlar. Evin babasından gizli, kızının ilk aşkını soran anneler gibi. Banyoda, mutfakta, koridorda ve hatta yatakta bitiveriyorlar yanımda.
Genelde çimdikleyle dürtme arası bir hareketle giriyorlar söze. Bazıları muzip bir göz kırpma efekti de ekliyor girizgahlarına.
- “Ee, anlat bakim, neler oluyor?”
Ben de evin küçük kızı oluveriyorum birden. Niyeyse onu her sorduklarında yüzüm kızarıyor, boğazım kuruyor. Sanki 17 yaşındaymışım da, üstüne bir 12 sene daha yaşamamışım gibi.
- “İyi” diyorum mahçup mahçup.
Pek tabi ki yetmiyor dostlara bu cevap.
- “Nasıl ya, bu mudur yani? ‘iyi’ mi tüm söyleyeceğin?”
Bir dolu harf, ses uçuşuyor beynimde ama, bir araya getirip mantıklı, anlamlı kelimeler kuramıyorum.
- “Çok iyi” diye güçlendiriyorum ilk cevabımı.
- “Sen öldürürsün adamı ya, vallahi öldürürsün, billahi öldürürsün!” diye şiddete meğilleniyorlar.
Yastıkla boğmaya çalışanlar, kafama kepçeyle vuranlar oluyor, artık olay mahali neresi ise ona göre araç gereç kullanıyorlar işte.
Sonra gülmeye başlıyoruz. Ben tüm dengelerimi yitirdim, benimki normal de, onların da dengesini bozmuş olacağım ki, dakikalarca gülüyoruz.
Aslında onların dinlemek istemelerinden çok ben anlatmak istiyorum. İçim içime sığmıyor. Sanki bir iki laf edemezsem ağzımın içinden anlamsız bir dolu harf ve sesler çıkıp ortalığı kaplayacak.
Beni ve dostlarımı ağır çekimde havada uçuşan harfleri yakalayıp anlamlı kelimeler oluşturmaya çalışırken hayal ediyorum.
Birimiz, masanın üstüne çıkmış “a” harfini yakalıyor diğerimiz yerde kayarak “ş” harfini ve ben de iki elimle henüz ağzımdan yeni çıkmış “k” harfini tutuyorum. Allah’ım deliriyorum galiba.
Msn’den titretiyor dostların en dostu, reel olarak dürtemediğinden olsa gerek. Göz kırpan sarı kafa da belirince ekranda “Hah!” diyorum işte yeni bir girizgah daha.
- “Ne bilmek istiyorsun? Ne anlatayım?” diye ben giriyorum bu sefer söze. Aramızda duran ekranın varlığından güç alıyorum.
- “Ne hissettiğinden başlayabiliriz mesela” diye ışık hızıyla yazıyor dost.
Belki 15 dakika düşünüyorum ne hissettiğimi, bu soruyu cevaplamak istiyorum. Yazıyorum yazıyorum siliyorum. Başı, sonu belli olmuyor cümlemim, ne demek istediğimi ben bile anlamıyorum okuduğumda.
Sonra kendimi serbest bırakıyorum. Çok fazla düşünmeden yolluyorum çıkan cümleyi dosta.
- “Ne bileyim, işte sanki kanımın içinde alyuvarlarla akyuvarlar sevişiyorlar”
Eyvahhh, sarı kafalı adam yatmış yerlere kahkahalar atıyor!! Ağzından “hahaha” lar çıkara çıkara hem de.
- “O ne be?” diye geliyor cevap.
- “Elinin körü! Sordun, söyledim işte. Alla allaa”
Sinir tepkisi veriyorum uzatmasın diye. Aslında ben de gülüyorum ama ekran kamufle etmiş ya beni rahatım o yüzden.
- “Yahu böyle bir benzetmeyi bir biyolog yapsa anlarım, sen ne anlarsın alyuvardan, akyuvardan? : ) ‘Kanım kaynıyor’ gibi birşey mi bu?” diye anlamaya çalışıyor beni.
- “Evet, gibi : )” diyorum hayranlıkla.
“Yahu ne kadar net ifade etti işte!” diye düşünüyorum.
- “Yani dur şimdi, netleştirelim” diyor,
- “Boşver, flu kalsın : )” diye cevaplıyorum aceleyle.
- “Nedenmiş o? Netleşmesinden korkuyor musun?” diye yine taa içimin kuytusuna dokunuyor eli.
- “Belki de” yazıyorum, korkularımla yan yan kesişirken.
- “Sürekli bir birlikte olma isteği sarıyor mu bedeninizi?” diye balıklama atlıyor sonra, kafa göz dağılmış kimin umrunda.
- “Evet” yazabiliyorum sadece kan akan başıma neşeyle sargı bezi sararken.
- “Çok kısa ve özsün be: )” diyor cevap yazmıyorum. Biliyorum memnun atlayışından, keyfini çıkarmak istiyor.
- “Teniniz uydu mu bari?” diyor.
- “Enzim- Substrat gibi : ))” gibi diyorum onun sesi kulaklarımda.( Bunu da seni etkilemek için öğrendim yeni.)
Sarı adam yine deviriyor .ıçını, başlıyor gülmeye. Biliyorum ki sadece sarı adam değil kahkahalar atan, bizim dost da yerlerde muhtemelen.
- “O ne be? Ulan ondan öğrenip, bana satıyorsun değil mi?”
- “Evet : )”
- “Uydu yani?” diye net bir cevap bekliyor.
- “Evet” diyorum tekrar.
- “Hayırlısı, ne diyeyim”
Tutamıyorum kendimi, hazır anlatabiliyorken anlatayım istiyorum.
- “Çok güzel kokuyor” diyorum boynunun kokusu içimde.
- “Ne ki parfümü?”
- “Parfüm değil ki kokan”
- “Eyvaahhhh, alarm, alarm! : )” diye keyifleniyor.
- “Şapşal olmuşsundur sen şimdi” diye devam ediyor sonra.
- “Sensin şapşal!” diyorum. Sonra araya iş güç giriyor.
1-2 saat sonra okuyorum yazdıklarını.
- “Geçici ama bunlar, biliyorsun değil mi?” yazmış ilk önce. Sonra eklemiş, “Aman boşver, anı yaşa sen!” diye.
Çoktan “offline” olduğu için cevabı kendime veriyorum sessizce.
- “Biliyorum!” diyorum, “Biliyorum, ama yine de çok mutluyum”
Sonra akşam, bir mesaj görüyorum telefonumda.
“Akşama gelsene bize. Seni ve aşkını dinleyelim. Gerçi sen bunun üzerine daha laf etmezsin : ) Çok bile konuştun”
Akşam gidiyorum yanlarına. Biliyorum zor tutuyor kendini. “Enzim ve substrat ha: )” diye kahkahalar atmak, anlatmak istiyor yazışmalarımızı. Gözlerini kaçıyor benden.
Sonra yine, ben kanepede kahvemi içerken diğer dost yanaşıyor yanıma.
Yine çimdikleme, dürtme arası bir hareketle girmek istiyor söze, kahve üstüme dökülüyor. Kahkahalarla gülüyoruz yine. “Sakar” olduğum gerçeği vuruluyor yüzüme. Ben isyanlardayım tabi, “Ulan dürttün resmen kolumu ondan döküldü, alla alla”.
- “Anlat bakim, nasıl zaman geçiriyorsunuz?” diye çıkıyor kahkaha krizinden.
- “el ele tutuşup, birbirimize bakıyoruz çoğunlukla” diyorum.
- “Hmm, çok mu güzel bakıyor?” diye büzüyor dudaklarını.
Gülümsüyorum.
Sahi ne diye bu kadar heyecanlı ki herkes? Ne benim ilk ilişkim, ne onların ilk tanıklığı benim ilişkime. Neden herkes ilk aşkımı yaşıyor muşum gibi davranıyor? Ben neden bu kadar heyecanlanıyorum bu sorgulardan? gibi binbir soru geçiyor aklımdan, anlam veremiyorum.
- “Gözlerin böyle ışık saçmayalı çok uzun zaman olmuştu” diyor biri, sanki beni duymuş gibi.
Yoksa ben içimden geçiriyorum sanarken, kelimeler mi çıktı ağzımdan. Yok canım o kadar da yitirmiş olamam dengemi. Şaşkınlıkla bakıyorum yüzüne.
- “Bundan önceki ilişkim biteli daha 5-6 ay oldu ama?” diyorum.
- “Gözlerinde hiç başlamamıştı ki o ilişki! Onun gözlerinde başladı, onun gözlerinde bitti” diyor.
Sonra susuyorum tekrar. Şaşkınım.
- “Gerçekten öyle miydi?” diye geçiriyorum içimden. İçim sıkılıyor. Vazgeçiyorum düşünmekten.
Sonra konu değişiyor. Ordan, burdan konuşuyoruz. Saat ilerliyor, ben yarı uyur vaziyette uzanıyorum kanepeye. Herkes konuşmaktan yorgun düşmüş sanki, huzurlu bir sessizlik.
Uykuyla uyanıklık arasında sayıklar gibi soruyorum.
- “Size de oldu mu? O bana bakarken, sanki gözleri mideme değiyor” diyorum düşünmeden.
Kısa bir sessizlik oluyor, sonra tutamıyoruz kendimizi. Kahkahalarla bitiriyoruz geceyi.
Uykuya dalmadan önce son bir fısıltı duyuyorum, hangi dosttan geldiğini ayırt edemiyorum. Ama çok da fark etmiyor.
- “Derin mi bakıyor yani?”
- “Evet: )” diyorum.
- “Sen öyle görüyor olmayasın?” diye soruyor korkuyla.
- “Belki de” diyorum ya da demiyorum da içimden geçiriyorum.
Bu iki muhteşem dost için Allah’a şükredip uykuya dalıyorum.

Enzim- Substrat gibi : )) yazısını bu kadar kişi merak etmiş!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder